26 Ekim 2010 Salı

Okulu hayal bile edemeyenlerin öyküsü

Okula gönderilmeyen bir kız çocuğunun hikâyesi olan "O Kul – Hayal Bile Etme” bu hafta sinemalarda. Filmin yönetmeni Adem Uğur ve başrol oyuncusu Ümit Çırak ile kız çocuklarının durumunu, babalık rollerini ve filmden beklediklerini konuştuk.

İçime nasıl bir zehir attın sen?

Okula gönderilmeyen bir kız çocuğunun hikâyesi olan "O Kul – Hayal Bile" Etme bu hafta sinemalarda. Filmin yönetmeni Adem Uğur ve başrol oyuncusu Ümit Çırak ile kız çocuklarının durumunu, babalık rollerini ve filmden beklediklerini konuştuk.

O Kul filmi okula gönderilmeyen birçok genç kızın hikayesi aslında. Böyle bir hikayeyi filme almayı neden istediniz?
Adem Uğur: Bütün hikaye gündemden çıktı. Kendi yaşadıklarımız değil bunlar belki, ama çevremizde olanların kalıntıları. Bu yaşananlar Doğu’da da var, Batı’da da. Gündemde birçok olgu vardı, bunlar bizi filmi çekmeye tetikledi. Bizim hikayemiz sert bir hikaye değil. Babanın hikayesi de var, babanın yaşadıkları da anlatılıyor. Devlet içindeki olgular da filme dahil. Babanın iç psikolojisini de ekledik filme.

Ümit Çırak: Homofobik bir toplumda yaşıyoruz. Bence film de erkeğin baskın olduğu bu yapıyı ortaya koyuyor. Eski çağlarda, toprağa bağlı yaşamda, ben ona güneşe bağlı diyorum, çünkü güneşle kalkar güneşle yatardın, kadın hükmeden faktördü. Yöneten kadındı. Ne zaman ki ilişkiler makinenin çalışma düzenine bağlandı, erkek öne çıktı. Ama sorun şu ki erkek ne kadar yöneten görünse de yöneten aslında kadındır. Bu gelişen ekonomik sistem erkeği belli şeylere zorladı. Bu bahsettiğim homofobi kadını ikinci plana itti. Kadının üretme ihtiyacı eve hapsedildi, eve çekidüzen verme görevi kadına verildi. Eski zamanlarda erkek çocuğun doğması bir seviyeyken, şimdiyi eğitimli, iyi geliri olan babalar kız çocuğu istiyor. Bugün için bu var ama zamanında seviyesini düşünen adam için erkek gelir kaynağıydı.

Baba bir yandan çift karakterli bildiğimiz kadarıyla. Nasıl bir karakter?
Adem Uğur: Tabi, baba da kendi içinde çelişkili. Kendi babasından örnek almış, şimdi de kendi oğluna aynısını geçiriyor. Mesela bir sahnede, babasının mezarında, içime nasıl bir zehir attın sen diye soruyor. Babasına ona ölürken kancık olma, diye öğüt vermiş. Kadın olmak kancık olmak ona göre, bu nedenle kendi annesini bile hakir görüyor.

Peki, hikayenin çatısını nasıl oluşturdunuz?
Adem Uğur: gördüklerimiz filmin hikayesini ortaya çıkardı. Daha sonra baba karakterini ekledik, çatallaşma başladı filmde.

Ümit Çırak: Ama anne her zamanki gibi edilgen.

Adem Uğur: Sonra film üzerine düşünürken bir haber gördük, gömülen kız çocuğuyla ilgili. O haber de bizi daha da itti.

Yıllarca Levet Kırca’nın ekibinde Olacak O Kadar programında çalışmışsınız. Komediyle yetişmişken ilk filminizde dram çekmek nereden çıktı?
Adem Uğur: On bir yıl Levet Kırca’yla çalıştım. O hep bir komedyene aslında dram oynatmalısın derdi. Bize de bunu aşıladı. Komedi çekebiliyorsan dram da çekebiliyor olman gerekirdi.

Peki, ilk yönetmenlik denemeniz nasıl geçti?
Adem Uğur: Heyecanlıydım. Hala öğrenecek çok şeyim olduğunu öğrendim.

Sizi yıllardır dizi ve sinema filmlerinden tanıyoruz. Bu projede ilginizi çeken ne oldu?
Ümit Çırak:
Filmin konusu zaten hep dert edindiğim şeyler. Senaryo gelince işlenmesi gereken, güzel bir konu olduğunu düşündüm. Olumlu bir konuşma yaptık, tartıştık. Makul geldi ve kırk beş günde çekimleri tamamladık.

Filminizi nasıl bir yere konumlandırıyorsunuz?
Adem Uğur: Ben sanat filmleri ile gişe filmlerinin farklı olduğunu düşünüyorum. Tabi ki iyi bir sanat filmi de iyi gişe yapabilir ama benim filmim içi önemli olan festivallerden ödül alması.

Türk sinemasının şu anki halini nasıl buluyorsunuz? Bir yandan gişe filmleri çekiliyor ve ilgi de çekiyor, bir yandan da Türk sineması birçok ödülle taçlandırılıyor.
Adem Uğur:
Bence kaliteli ile kalitesizin biriktiği bir havuz olacak. Yönetmen filmini çeker, gişe filmi mi olacağı, sanat filmi mi olacağı sonradan belli olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder