30 Nisan 2012 Pazartesi

Böyle Filmleri Hiç Sevmem

Pazarları Hiç Sevmem reklam yönetmeni Rezzan Tanyeli'nin ilk uzun metraj kurgu filmi. Ancak film yönetmenin ilk filmi olasının ve reklam yönetmenliğinden gelmiş olmasının tüm kusurlarınını taşıyor. Eleştiri yazıma buyrun.

29 Nisan 2012 Pazar

Kadir Has Üniversitesi'nde Emek Sineması Tartışıldı

Kadir Has Üniversitesi İstanbul Araştırmaları Merkezinin düzenlediği Nasıl Yapmalı? paneller dizisinin ikincisinde Emek Sineması tartışıldı. İstanbul’un sorunlarını akademik alanda tartışmaya açmayı amaçlayan merkezin bu panelinde Emek Sineması ve bölgesinin durumu hakkındaki son gelişmeler aktarıldı ve “Nasıl yapmalı?” sorusu soruldu. 


24 Nisan 2012 Salı

Caner Erzincan'la İlk Uzun Metrajı Mar Üzerine

Mar, Van’ın İran’a sınır bir köyünde salyangoz ve yılan toplayarak yaşayan baba-oğul üç kuşağın hikâyesini anlatıyor. Birçok kısa film ve belgesele imza atan yönetmen Caner Erzincan, bu ilk uzun metrajlı filminde toplumsal gerçekçilikten besleniyor. Yönetmenle filmin çıkış hikâyesini, filmdeki imgeleri ve üretim sürecini konuştuk.


15 Nisan 2012 Pazar

İstanbul Film Festivali Günlükleri

31’inci İstanbul Film Festivali süresince Hayal Perdesi sinema dergisinde tuttuğumuz günlükleri toplu halde okumak isterseniz, buyrun... Benimkileri aradan seçersiniz artık.

Festivalde jüri üyesi olarak görev alan Corneliu Porumboiu’nun verdiği sinema dersi hakkında yaptığım haber ise şurada.

MAFM'da Yılmaz Güney Sineması Tartışıldı

Mithat Alam Film Merkezi Türkiye sinemasının öncü yönetmenlerinden Yılmaz Güney’in ölümünün 27’inci yılı anısına Güney’in klasikleşmiş eserlerinin de gösterildiği üç günlük bir program hazırladı. Programdaki film gösterimlerinin ertesinde yönetmen Hüseyin Karabey, sinema tarihçisi Zahit Atam ve Yılmaz Güney Kültür ve Sanat Vakfı’nın kurucusu ve yöneticisi, Yılmaz Güney’in hayat arkadaşı Fatoş Güney’in katılımıyla bir panel gerçekleştirildi. Büyük ilgi gören panelde Fatoş Güney, Yılmaz Güney’le tanışmalarını, Yılmaz Güney’in düşünceleriyle ve filmleriyle tanışma sürecini, siyasal zorluklarla başa çıkma yollarını anlattı. Zahit Atam, Güney sinemasını Üçüncü Dünya Sineması çerçevesinde değerlendirdi. Hüseyin Karabey ise 90’ların başında genç ve sosyalist bir sinema meraklısıyken Yılmaz Güney’in sinemasının kendilerine nasıl güç verdiğinden bahsetti.

Nuri Bige Ceylan Boğaziçi'ndeydi

Usta yönetmen Nuri Bilge Ceylan Bir Zamanlar Anadolu’da filminin yankıları hâlâ sürerken Mithat Alam Film Merkezi’nde bir söyleşi gerçekleştirdi. 6 Ekim Perşembe günü Mithat Alam moderatörlüğünde yapılan söyleşiye ilgi yoğundu. Az röportaj vermesi nedeniyle hayranları uzun bir süreden beri ilk kez, merak ettikleri birçok soruyu Ceylan’a sorma fırsatı elde etti.

Madenin İçinden Gelen Çığlık

100 Bin Kişiydiler belgeseli dikkat çeken yönetmen Metin Kaya bu kez 1992 yılında madenlerde gerçekleşen Grizu Faciasını ele alıyor. Derin Çığlık / 263 filmi hakkındaki ayrıntılı yazım sayfa 112'de, Belgesel Odası'nda

Bir Film Çalışmaları Klasiği: Caligari'den Hitler'e

Film çalışmalarının temel kitaplarından Siegfred Kracauer'in Caligari'den Hitler'e kitabı niyahet Türkçe'de. Eleştiri yazımı Hayal Perdesi'nde bulabilirsiniz. Sayfa 164'e buyrun...

Bir diğer link de burada!


Gösterim Olmadığında da Sinema Açık!

Geçtiğimiz yıl nisan ayında Salt Beyoğlu’nun açılmasıyla İstanbul yeni bir sinema salonuna kavuştu. Bu sinema salonunun farkı ise Türkiye’de pek görmeye alışık olmadığımız biçimde hem fiziki olarak, hem de gösterim anlayışı olarak açık bir sinema olmasıydı. Adı da duruşunu açıklar biçimde Açık Sinema olan mekân, Suyabatmaz Demirel Mimarlık ofisinden Hakan Demirel tarafından tasarlandı. Salt Galeri’nin yeni açılan diğer mekânı Salt Galata’da bulunan Oditoryum ile Beyoğlu’ndaki Açık Sinema’nın kuruluş felsefesini, program yapısını ve önümüzdeki dönem yapacaklarını kurumun Programlar Direktörü Vasıf Kortun ile konuştuk.


“Mutlu sonlara inanan biri değilim”


Otuzuncu İstanbul Film Festivali’nde yönetmen ve senarist Tayfun Pirselimoğlu’na En İyi Film (Altın Lale) ve En İyi Yönetmen ödüllerini kazandıran Saç filmi nihayet gösterime girdi. Kısa filmografisine rağmen Türkiye sinemasında anlamlı bir yer edinen Tayfun Pirselimoğlu, Rıza (2006) ve Pus’un (2009) ardından Saç ile“Ölüm ve Vicdan Üçlemesi”ni tamamlamış oldu. İstanbul’un yoksullarının, kaybolmuşlarının kesif bir karamsarlık içinde anlatıldığı üçlemeyi daha iyi okuyabilmek açısından yönetmenle bir röportaj gerçekleştirdik. Pirselimoğlu üçlemede yaratılan İstanbul siluetini, kentin içinde yaşayıp yanımızda olduğu halde görülmeyenleri, ölümle ve vicdanla boğuşanları anlattı.