İlk yazım, benim ilk sinema hocalarım sayılabilecek Ali Kemal Çınar, Abdullah Yaşa ve Sait Korkut'un ortak çektiği Wenda filmi üzerine. Kendim de okulun sinema kulübü çalışmaları üzerine kafa yorarken, Diyarbakır Sinema Kulübünün bu filmini görmek düşüncelerimi bambaşka bir yöne sevk etti. Ve sinema kulüpçülüğü üzerine düşünmeye başladım. Şunlar çıktı ortaya...
Tekrar Hoşgeldin Antrakt!
Ya da burada:
Wenda: Bağımsız filmler için bir örnek...
Diyarbakır  Sanat Merkezi'ni biliyor musunuz? Bilmiyorsanız suç sadece sizde değil.  İstanbul, hatta Beyoğlu merkezli kültür sanat hayatımız, kültür sanat  medyamız, Diyarbakır Sanat Merkezi'nin önemine henüz varmadı. Ama bu  arada Merkez sessiz sedasız gerçekleştirdiği etkinliklerle sadece  Diyarbakır kültür sanat hayatı için değil, Türkiye'nin de kültür sanat  hayatına etki edecek önemli etkinlikler gerçekleştiriyor.
DSM bünyesinde faaliyet gösteren Diyarbakır Sinema Kulübü ise  gönüllüleriyle DSM'nin de etkinliklerini aşan bir verimle çalışıyor.  Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen Kürt sineması panelinden kaç kişi  haberdar oldu mesela? 6 farklı Kürt coğrafyasından filmlerin  gösterildiği, dünyadaki önemli Kürt sineması araştırmacılarının  katıldığı, belki de ileride bir dönüm noktası olarak tarif edilebilecek  panel Diyarbakır Sanat Merkezi sinema kulübünün gönüllü çabalarıyla  gerçekleştirildi.
Diyarbakır Sinema Kulübü gönüllülerin kendi aralarında gerçekleştirdiği  analiz çalışmaları, eğitimler ve kısa film çekimleriyle uzun bir süredir  etkinliklerini sürdürüyordu. Kulübün son çalışması ise uzun metrajlı  Wenda filmi. Ama Wenda filmi aslında bildiğimiz anlamda kısa film çekip  de büyüyünce uzun metraja geçme hikayesinin biraz dışında. Daha önce  kısa filmlerini izlediğim, aynı zamanda ilk sinema hocalarım  sayılabilecek Ali Kemal Çınar, Sait Korkut ve Abdullah Yaşa  birikimlerinin artık bir uzun metraja dönüşme dönemecine geldiğini  anladıklarında karşılarına çıkan yetersizlikleri bambaşka bir metotla  çözmeye kalktılar.
Wenda (Kayıp) filmi saydığım üç ismin ortak bir tema etrafında  şekillendirdikleri orta metraj filmlerin birleşiminden meydana geliyor.  Diyarbakır'daki faili meçhuller ortak öyküsüyle gelişen üç filmin  senaryosu yönetmenlerine ait. Taraf gazetesindeki röportajlarında  kayıplar konusunda siyasi değil insani bir bakış getirdiklerini  belirtmiş yönetmenler. Hikayeler de buna denk düşer şekilde siyasal bir  düzlemde ilerlemiyor ama bu durumu hikaye etmenin de siyasal bir duruş  olduğu unutulmamalı. 
Çalışma metodu demiştim. En son ne zaman ülkemizde ortak bir yapım  gördük? Ortak yapım derken ortaklaşa gerçekleşen projelerden  bahsetmiyorum. Ortak bir algıyla ve hisle gerçekleştirilmiş,  anlattıklarıyla birbirlerinin boşluklarını dolduran ve ortak bir  anlatıya doğru yol alan bir yapım. Wenda işte böyle bir film.  Deadline'lar verilip son gün birleştirilmiş bir film değil. Kafa kafaya  verilip herkesin birbirinin hikayesini tartıştığı, bir filmde yönetmen  olanın diğerinde başka görevler üstlendiği gerçek anlamda ortak bir  proje. Bunu en çok bir yönetmenin diğer filmde yan rolde görerek  görselleştirebiliyoruz. Bireysel çıkışlarla ilerlemeye çalışan sinemamız  için gerçek bir kolektif çalışma örneği. Artık pek kalmayan kulüpçülük  çalışmaları için muhteşem bir örnek Wenda.
Sinema kulüpçülüğümüz üniversitelerde ufak atılımlar dışında henüz bir  şey gerçekleştiremiyor. Ama Yeni Dalga'dan beri biliyoruz ki bağımsız  film demek biraz da kolektif çalışma, kulüpçülük demek. Türkiye'de  sinema kulüpçülüğünün Diyarbakır Sinema Kulübünden öğrenecek çok şeyi  var. 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder