Emek Sinemasının yıkılması tartışılırken, The Guardian'da Vanessa Thorpe'nin İngiltere'nin bu yıl yüzüncü yılını kutlayan sinema salonu Phoenix ile ilgili yazısını gördüm. Ve bu yazı doğdu.
Emek’ten Phoneix’e: Eskiler gitmek zorunda mı?
Emek sineması tartışması şimdilik durmuş gözüküyor. En son Yargıtay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararıyla 'Emekçiler' bir nebze sevindi. Ama bu gibi konularda bildiğimiz üzere toplumsal baskı daha önemli bir unsur. Sinema dünyası uzun zamandır görülmedik bir birleşmeyi “emek ekseninde” gerçekleştirdi. Bu da sinema camiasında hâlâ umut olduğunu herkese gösterdi.
Karşıma çıkan bir haber bütün tartışmaların sonunda bende “Hah, işte” etkisi yarattı. The Guardian’ın kültür sanat yazarı Vanessa Thorpe yazdığı makaleye göre Britanya’nın en eski sineması Phoenix bu yıl yüzüncü yaşını kutlayacakmış. Thorpe yazısına eski sinemaların son zamanlarda gördüğü ilgiden bahsederek başlıyor. Biraz retro, biraz da kültürü koruma bakışıyla eski sinemalar fonlarla, farklı türde desteklerle ayakta tutulmaya çalışılıyor. Phoenix sineması sadece İngiltere özelinde değil, bütün dünyadaki bağımsız sinema salonları için lider konumda. 1910 yılında Picturedrome adıyla anılan sinema küçük ama sinema açısından etkili ekibiyle yüz yıldır harikalar yaratıyor. Serkan Çakarer’le bir görüşmemizde Phoenix’in sahibi olan yaşlıca kadından ve onun sinemasını korumak için nasıl canla başla mücadele ettiğinden bahsetmişti. Phoenix’in sahibi kadın, faturalarını ödeyebilmek için ayda, iki ayda bir blockbuster film göstermek zorunda olduğundan dem vuruyordu. Çünkü o da faturalarını, çalışanlarının maaşını ödemek zorundaydı.
East Finchley’deki Phoenix sineması kapılarını kapatıyormuş. Thorpe’nin yazdığına göre kaderi pek Emek sinemasına benzemeyecek ama. Phoenix özenli bir restorasyon sürecinden sonra eylül ayında tekrar açılacak. On üç hafta kapalı kaldıktan sonra, art deco tarzı korunarak, yeni filmlerin galaları yapılarak tekrar açılacakmış. Thorpe yazısında Ken Loach, Michael Palin gibi ünlülerin Phoenix sinemasıyla olan bağlarını ve bölgenin sinema yaşamına olan etkisini vurgulamış. Thorpe kendi anılarından da bahsederken önemli sinemacılarla Phoenix’te tanıştığından da sözediyor
Phoenix’le ilgili yaşanan tartışmalar ne kadar da Emek sinemasına benziyor dedim Thorpe’nin yazısını okurken. Tabi ki Phoenix’in sonu Emek’e benzemiyor. Kültür Bakanı'mız 'böyle olmak zorunda, günümüz dünyası' mealinden bir şeylar söylemişti gelen eleştiriler üzerine. Bundan önce de biliyorduk böyle olmak zorunda olmadığını. Ama Phoenix de gösteriyor ki, tam tersine böyle olmamak zorunda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder